sallamak
Dil: Türkçe
-
[-i, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, argo]
Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek; sallayıvermek, ırgamak
- Sen yine anahtarını çıkar, salla, eğlendir.
-
[-i, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, argo]
sarsmak
- Seçimlerde Ankara'yı salladı.
-
[-i, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, argo]
Beklenmedik bir başarı kazanmak
- Ev sahibinin gözünü boyarım, kalan borcu bir müddet daha sallarım diyordu.
-
[-i, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, argo]
Uydurmak, kafadan atmak
- Sokaktan geçen bir adam, bunları ayırdı, ikisine birer tokat salladı...
- [-i, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, argo] Zor durumda bırakmak
- [-i, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, argo] Bir işi sürekli olarak başka bir zamana ertelemek, savsaklamak
- [-i, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, argo] Vurmak, atmak