sallanmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak; kımıldamak
- Dişi sallanıyor.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek; ırgalanmak, ırganmak
- Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Salıncak, hamak vb.nde kendini sallamak
- Yere çivilenmiş koca masayı sarsarken oda bir salıncak gibi sallanıyor.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Güçlü bir biçimde sarsılmak; titremek
- Gün boyunca sallandı, sonra akşam yemeğini yetiştiremedi.
- [nesnesiz, mecaz, mecaz] Vaktini boş ve yararsız işlerle uğraşarak geçirmek; oyalanmak, savsaklanmak
- [nesnesiz, mecaz, mecaz] Makamından veya bulunduğu durumdan uzaklaşmak, yerini bir başkasına bırakmak tehlikesiyle karşılaşmak