savurmak
Dil: Türkçe
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]
Havaya atıp dağıtmak
- İşçiler buğdayı savurmakta ve taneyi samandan ayırmaktadır.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]
Rüzgâr, şiddetle eserek bir yeri, bir şeyi altüst etmek, havaya kaldırmak
- Adam birden silkinip beni yavaşça yana savurdu.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]
Kaldırıp atmak; fırlatmak
- Kılıç savurmak. Değnek savurmak.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]
Şiddetle döndürerek sallamak, kaldırarak vurmak
- Sarnıcın suyunu savurmak.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]
Bir sıvının havalanmasını sağlamak, kaynayan sıvının taşmasını önlemek veya sıvıyı soğutmak amacıyla bir kaptan veya yerden alıp yine kendi kabına veya yerine dökmek
- Ayaklarını boşluğa savururken küçük dolap gürültüyle yıkıldı.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]
Sallamak, uçurmak, dalgalandırmak
- Onun bütün çapkınlığı Solmaz'a yoldan geçerken savurduğu birkaç kelimeden ibaretti.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]
Yalan, küfür vb. söylemek
- Paraları savurmak.
- [-i, nesnesiz, nesnesiz, mecaz] Boşuna ve çok miktarda harcamak; israf etmek