şerbetlenmek
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Pişmiş hamur tatlısına şerbet katılmak, şerbet verilmek; şuruplanmak
- Sıcak bir mercimek çorbası, havuç salatası, ekmeği bol bir tabak ızgara köfte, en arkada şerbetlenmiş tel kadayıfı öğünü tamamlar.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Tarımda toprağın verimini artırmak için bitkiye gübre suyu verilmek
- Modern bir kuyudan motorla çekilen su, önce içinde gübre olan bir varile boşalır, burada şerbetlenir ve taşarak akmaya başlardı.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Meyve, sebze vb. daha çok tatlanmak
- Tepsiden başımı çektikten sonra da annem kuşkulanmasın diye hızla salona geçip bir yandan şerbetlenen elimi evdeki kedi gibi yalanıyor, bir yandan mecmuaları karıştırıyordum.
- [nesnesiz, mecaz, mecaz] Bir yere şerbet bulaşmak
- [nesnesiz, mecaz, mecaz] Olumsuz bir etkene karşı etkilenmemeyi sağlayacak dirence sahip olmak
- [nesnesiz, mecaz, mecaz] Yılan, akrep vb. hayvanların sokmasına karşı efsunlanmış olmak