sıkıntı
Dil: Türkçe
-
[isim, mecaz]
İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal huzursuzluk; bun, bungunluk, ezgi, ezginlik, çile (I), dert, kasavet, zor
- İçinin sıkıntısını ondan mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı.
-
[isim, mecaz]
Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli ruhsal huzursuzluk; ağırlık, karanlık, kasavet, mihnet
- Sıkıntı ve ızdırapla sağa sola döndüm.
-
[isim, mecaz]
Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı
- İhtiyarın bir para sıkıntısı içinde olduğunu o söylemeden ben keşfetmiştim.
-
[isim, mecaz]
Bulunmama durumu
- Yüklü servetini cömertçe harcamaması nedeniyle piyasada para sıkıntısı baş gösterdi.
-
[isim, mecaz]
sorun
- Atatürk öldüğü zaman Türkiye'nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu.