sıkışmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz]
Kalabalıktan dolayı birbirine çok yaklaşmak
- Üç hademe, ebe, hasta bakıcı merdivenin orta sahanlığında sıkışmışlar, sedyeyi çevirmeye çalışıyorlar.
-
[nesnesiz]
İki şey arasında kalmak
- Parmağı kapıya sıkışmış.
-
[nesnesiz]
Yerinden oynamamak
- Vida sıkışmış.
-
[nesnesiz]
Dar bir yere zorla sığmak veya sığdırılmak
- Karşıda apartmanın köşesine sıkışmış baraka kahveden bir adam, bir kürek ateş çıkardı.
-
[nesnesiz]
Zor bir durumda kalmak
- Osmanlı İmparatorluğu sıkışınca üç milyon asker çıkarabiliyordu.
-
[nesnesiz]
Sıkıntı ve darlık çekmek, çarpıntı duymak; daralmak
- Göğsü sıkışmış.
- [nesnesiz] Tuvalet ihtiyacı gelmek
- [nesnesiz] Darlık çekmek, parasız kalmak