sıkıştırmak
Dil: Türkçe
-
[-i, mecaz, argo]
Bir şeyi dar bir yere zorla sığdırmak; tıkmak
- Bilet kutusunu koltuğunun altına sıkıştırmış, elleri ceplerinde bir otobüs biletçisi geçti.
-
[-i, mecaz, argo]
Bir nesneyi sıkıca duracak biçimde bir yere koymak, yerleştirmek veya orada tutmak
- İstanbul tren yahut vapurunda hele bir kimseyi biraz sıkıştırın, hemen çarpılır, çay semaveri gibi oturduğu yerde fıkır fıkır kaynamaya başlar.
-
[-i, mecaz, argo]
Gevşek veya seyrek olan şeyleri birbirine yaklaştırarak sıkı duruma getirmek; sıkılamak
- Parmağını pencereye sıkıştırmak.
-
[-i, mecaz, argo]
Bir şeyin sıkışmasına, kısılmasına, ezilmesine sebep olmak
- Eline dolu bir kadeh sıkıştırdılar.
-
[-i, mecaz, argo]
tutuşturmak
- Anlattığına göre Niğde yakınlarındaki köylerden birinde imiş, sıkıştırmışlar. Jandarmalarla vuruşmuş.
-
[-i, mecaz, argo]
kıstırmak
- Kocakarı odadan çıktıkça ben Nuri'yi sıkıştırıyorum.
- [-i, mecaz, argo] Üstüne düşüp zorlamak
- [-i, mecaz, argo] Elle sarkıntılık etmek