sıkmak
Dil: Türkçe
-
[-i, mecaz, argo]
Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak
- Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor.
-
[-i, mecaz, argo]
Bir şeyin suyunu, yağını, sıvı kısmını basınçla çıkarıp akıtmak
- Limon sıkmak. Üzüm sıkmak.
-
[-i, mecaz, argo]
Dar gelmek
- Belimi sıktı kemer
-
[-i, mecaz, argo]
Basınçlı bir araçla fışkırtmak, püskürtmek
- Yangına su sıkmak.
-
[-i, mecaz, argo]
Silahla ateş etmek
- Küçük hanım, tabancayı kalbine sıkmak istemiş.
-
[-i, mecaz, argo]
Baskı altına almak; üzmek, zorlamak
- Çocuğu çok sıkıyorlar.
-
[-i, mecaz, argo]
Sıkıntı vermek
- İhtimal inanmayacaksınız. Fakat ben sizi sıkmamak için uzatmayarak anlatacağım.
- [-i, mecaz, argo] Yalan söylemek