sokmak
Dil: Türkçe
-
[-i, -e, -e, mecaz, -e, mecaz, mecaz]
İçine veya arasına girmesini sağlamak; tıkmak
- Bizi içeriye aldı ve küçük bir odaya soktu.
-
[-i, -e, -e, mecaz, -e, mecaz, mecaz]
Bir yere girmesini sağlamak, içeri almak; tıkmak
- Otların arasında bacaklarını yılan sokar.
-
[-i, -e, -e, mecaz, -e, mecaz, mecaz]
Bıçak, çakı, iğne vb. batırmak, saplamak
- Ülkeye kaçak sigara soktu.
-
[-i, -e, -e, mecaz, -e, mecaz, mecaz]
Böcek, zehirli hayvan iğnesini batırmak veya ısırmak, zehirlemek
- Satıcı, elmaların çürüklerini sokmuş.
-
[-i, -e, -e, mecaz, -e, mecaz, mecaz]
Yasak bir malı gizlice getirmek veya götürmek
- Asım fikrini birçok sözlerle sağlamlamaya uğraşırken araya, ‘Olmaz mı? Ne dersiniz?’ gibi sualler sokuyor, cevap istiyordu.
- [-i, -e, -e, mecaz, -e, mecaz, mecaz] Belli etmeden kötü bir malı vermek
- [-i, -e, -e, mecaz, -e, mecaz, mecaz] Konuşma sırasında bir sözü, soruyu veya düşünceyi söyleyivermek
- [-i, -e, -e, mecaz, -e, mecaz, mecaz] Dokunaklı, kırıcı veya acı söz söylemek