sürmek
Dil: Türkçe
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
At, araba vb. için yönetip yürütmek, sevk etmek
- Azapların güneş görmeyen, erkeklerden saklanan güzel kızları şimdi üstlerine eski elbiselerini giymişler, başlarına yırtık şallarını örtmüşler, kimisi araba sürüyor, kimisi yerde yürüyor.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Başlamış bir iş veya durum devam etmek
- Koyunları sürmek.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Önüne katıp götürmek
- Kahveyi ısıtıyor, suyu dolduruyor, cezveyi sürüyor, fincanı boşaltıyor.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Uzatmak, ileri doğru itmek
- Yüzümü saçlarına sürmek için başımı eğdim.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Dokundurmak, değdirmek
- Mütarekede İngilizler onu Malta'ya sürdüler.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek; nefyetmek
- Avucuna doldurup kokluyor; ensesine, şakaklarına, boynuna sürüyor.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek
- Satılamayan ne kadar bayat, bozuk mal varsa pansiyonerlere sürerler.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak
- Dört duvar arasında bir memur hayatı sürüyordu.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak
- Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Herhangi bir durum içinde bulunmak
- Baygınlığım ne kadar sürdü bilmiyorum.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Pulluk veya sabanla toprağı işlemek
- Çok sürmez, her şey düzelir.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Olmaya devam etmek
- Her odanın ziyareti bir saat sürmüştü.
-
[-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den]
Zaman geçmek
- Bu gölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, rutubetli toprakta bir bir arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı.
- [-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den] Zaman almak
- [-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den] Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek
- [-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den] Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak
- [-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den] Kovmak, kovalamak, uzaklaştırmak
- [-e, -i, ticaret, -i, -i, nesnesiz, nesnesiz, nesnesiz, bitki bilimi, nesnesiz, -i, -den] Pencere, kafes kanatları bir tarafa iterek açmak veya kapamak