sürüklemek

Dil: Türkçe

• [-i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz]   Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek; sürümek
  • Prenses koluma girdi, sürüklercesine büfeye götürdü.
• [-i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz]   Akarsu alıp götürmek
  • Sakarya nehri kırılmış söğüt dallarını, saman çöplerini sürüklüyordu.
• [-i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz]   İstekli olmayan birini bir yere götürmek, getirmek
  • Seni bırakmam vallahi diyor ve bazen gittiği yerlere bile onu sürükleyip götürmek istiyordu.
• [-i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz]   Bir kimseyi, bir işi yapmaya zorlamak
  • Hepimizi bu dipsiz denizin enginlerinde mahvolmaya sürükledin, dediler.
• [-i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz]   Bir kimseyi aldatarak kötü bir duruma, sona doğru götürmek
  • Benim çağdaşlarımdan kim bilir kaç bin genci bahtiyar rüyalara sürüklemiştir.
• [-i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz, -e, -i, mecaz]   İlgi uyandırarak bırakamayacak duruma getirmek, çok ilgilendirmek