takmak
Dil: Türkçe
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek
- Gözlüğünü takıp masaya eğildi.
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek
- Geline pırlanta yüzük takmışlar.
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
Ad, lakap koymak
- Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor.
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
kuşanmak
- Kılıç takmak.
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek
- Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar.
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
Biriyle olumsuz olarak uğraşmak
- Matematik öğretmeni ona taktığı için dersten kaldı.
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
Borç bırakmak
- Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu.
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
Önemsemek, önem vermek; tınmak
- Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların Şalvarlı Nuriyesi'ni takar mıyım?
-
[-i, -e, nesnesiz, -e, -i, nesnesiz, -e, mecaz, argo, argo, -den, argo, -de]
Sınavını başaramamak
- Bütün derslerden takarak sınıfta kaldı.