ufak
Dil: Türkçe
-
[sıfat, mecaz]
Boyutları normalden küçük
- Mutfakta kahve hazırlarken, ailemin nihayet bana tahsis etmiş olduğu bu ufak ev olmasa her şeyin nasıl daha bir çekilmez hâle geleceğini bir kez daha düşündüm.
-
[sıfat, mecaz]
Yaşça daha küçük olan
- Bir sabah ufak, sarışın, ela gözlü bir kız karşıma geldi.
-
[sıfat, mecaz]
Makam, derece bakımından geri olan
- Ufak bir memuriyet de olsa olurdu.
-
[sıfat, mecaz]
Kısa bir süre
- Ufak bir istirahatten sonra oyuncular birinci muvaffakiyetin tesiri ile ikinci bir raksa başladılar.
-
[sıfat, mecaz]
Önemsiz, çok az
- Ufak bir ameliyatla yüzük kesilip alındı.