ürkmek
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz]
Bir şeyden korkup sıçramak; tevahhuş etmek
- Gölgesinden ürkmüş bir Arap atı gibi şahlandı.
-
[nesnesiz, mecaz]
Şaşkınlık ve korku duymak
- Anası sabaha kadar saçlarını tarıyor, düşünüyor, ürküyordu.
-
[nesnesiz, mecaz]
Ağaç meyve vermemek
- Şeftaliler bu yıl ürkmüş.
-
[nesnesiz, mecaz]
Belli bir şeyden çekinmek
- Yaramaz çocuk tutumundan her zaman ürkerdi.