uzatmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, -i, -e, -e, -i]
Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak
- Saçlarını uzatmış, modern giyimli genç, hoş bir adam.
-
[nesnesiz, -i, -e, -e, -i]
Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek
- Koğuşun açık duran kapısından hastalar başlarını uzatıp koridordakilere, yerde duran sedyeye bakıyorlar.
-
[nesnesiz, -i, -e, -e, -i]
Bir şeyi vermek için birine yöneltmek; atmak
- Elçinin altın tası güzel kıza uzattığını görünce el çırptılar, bir ağızdan takıldılar.
-
[nesnesiz, -i, -e, -e, -i]
germek
- İp uzatmak.
-
[nesnesiz, -i, -e, -e, -i]
Konuşmayı, tartışmayı sürdürmek
- Her iki odadan üçer beşer kişi lakırtıyı uzattılar.
-
[nesnesiz, -i, -e, -e, -i]
Vermek, göndermek
- Can, topu Zeki'ye uzattı.
-
[nesnesiz, -i, -e, -e, -i]
Süreyi artırmak, temdit etmek
- Yıllardır beklediği bu zevkli anları mümkün olduğu kadar uzatmak istediği her hâlinden belliydi.
- [nesnesiz, -i, -e, -e, -i] Daha ileriki bir zamana atmak, sonraya bırakmak, ertelemek
- [nesnesiz, -i, -e, -e, -i] Sürüncemede bırakmak