yakalamak
Dil: Türkçe
-
[-i]
Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak
- Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım.
-
[-i]
Kaçan bir kimseyi veya hayvanı ele geçirmek; derdest etmek
- Bu defa Tevfik'i dükkânın kapısında yakaladılar, aynı şeyi ona açtılar.
-
[-i]
Bir kimsenin gitmesini engellemek, durdurmak
- Kocasını bir kadınla yakalamış.
-
[-i]
Bir kimseyi hoşa gitmeyecek bir durumda bulmak, bir kimsenin suçu ortaya çıkmak; sobelemek
- Kat hasta bakıcısının adama baygın bakışlarını yakaladı Fatma.
-
[-i]
Söz, bakış veya işareti fark etmek
- Fırtına ile karışık fena bir yağmur yakaladı.
-
[-i]
Birdenbire etkisi altına almak
- Zehra, Yorgaki'nin müziğini herhangi bir yerinden yakalıyor.
-
[-i]
Arayarak veya rastlantı sonucu bulup bağlantı kurmak
- Sayısal Loto'da beşi yakaladım.
-
[-i]
Avlamak, tuzakla ele geçirmek
- Türkiye geçen senenin ihracat rakamlarını yakaladı.
- [-i] tutturmak
- [-i] Aynı düzeye gelmek