yer
Dil: Türkçe
-
[isim, coğrafya, mecaz]
Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk; mahal, mevzi
- İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?
-
[isim, coğrafya, mecaz]
Gezinilen, ayakla basılan taban
- Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu.
-
[isim, coğrafya, mecaz]
Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge; mevki
- Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır.
-
[isim, coğrafya, mecaz]
konum
- Türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir.
-
[isim, coğrafya, mecaz]
ülke
- Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?
-
[isim, coğrafya, mecaz]
Geçim sağlamak için çalışılan iş yeri
- Uçağın yurt savunmasındaki yeri.
-
[isim, coğrafya, mecaz]
önem
- Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar.
-
[isim, coğrafya, mecaz]
iz
- Çorak yerde ot bitmez.
-
[isim, coğrafya, mecaz]
Üzerine yapı kurulmaya elverişli arsa
- Toplantı yeri. Kaza yeri.
-
[isim, coğrafya, mecaz]
Ekime elverişli toprak parçası; arazi
- Yeriniz var mı?
-
[isim, coğrafya, mecaz]
Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan; mahal, nokta
- Sen benim yerimde olsan ne yapardın?
- [isim, coğrafya, mecaz] Otel, motel vb.nde kalınacak oda
- [isim, coğrafya, mecaz] yerküre
- [isim, coğrafya, mecaz] durum