yetmek
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, -e, halk ağzında]
Bir gereksinimi karşılayacak, giderecek nicelikte olmak
- Gökçimen’in insanlarına, hayvanlarına yeter iyi kötü.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, -e, halk ağzında]
Yeterli sebep olmak
- İlkin uzak ve belirsiz fısıltılar biçiminde kulağına gelen sesler, onu uykusundan uyandırmaya yetmişti, çok uzaktan belli belirsiz nal sesleri duyuyordu.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, -e, halk ağzında]
Kötü bir davranış, durum, tutum yeterli olmak, kâfi gelmek
- Bu zulüm artık yeter!
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, -e, halk ağzında]
Başkasına gereksinim duymamak, kendine yeter olmak
- Kendiyle dolu, kendine yeten, olgun ve aydın bir insanın değil bir günü, bazen bir saati bile yüz binlerce lira değerinde olabilir.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, -e, halk ağzında]
Bir yaşa erişmek, ulaşmak
- At dört, kız on beşe yettiği zaman / Severim kır atı bir de güzeli