yol
Dil: Türkçe
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık; sırat, tarik
- Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
- Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
- Su yolu. Sel yolu.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
- Yola çıkmak. Yoldan kalmak.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
yolculuk
- Bu vapurun yolu az.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
Gidiş çabukluğu, hız
- Celâl Bey'i sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
- Duyguların eğitimi de en iyi, sanat yoluyla olur.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
Uyulan ilke; sistem
- Tohumlar kimi yol, ısmarlandıktan üç dört ay sonra gelirdi.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
Kumaşta bulunan çizgi
- Bu yolda çok emek harcandı.
-
[isim, halk ağzında, mecaz, mecaz]
kez
- Bu işi yapmanın bir yolu vardır.
- [isim, halk ağzında, mecaz, mecaz] Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan
- [isim, halk ağzında, mecaz, mecaz] Bir sonuca, bir amaca ulaşmak için izlenen süreç
- [isim, halk ağzında, mecaz, mecaz] Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare