yürümek
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Adım atarak ilerlemek, gitmek
- Kafası yerde, kamburunu çıkarmış, yürüyordu.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek
- Buz dağları güneye yürümüş.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Çocuk ayakları üzerinde gezecek duruma gelmek
- Çocuk erken yürüdü.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Yol almak
- Biraz yürüyelim, geç kaldık.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak
- Dallara su yürümek.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek
- Asker kaleye yürüdü.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Faiz, hesap edilmek, işlemek
- Bu paranın faizi yüzde beşten mi yürüyor?
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Geçmek, ilerlemek, değişmek
- Doktor o hayatın dışında kalmış. Bu ne demek? Bu, o demek ki hayat yürümüş gitmiş, birlikte yürüyememiş.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Bir işte ileri gitmek
- Bu evliliğin yürümeyeceği daha başından anlaşılmıştı ama belki yürütürüz, demiştim.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo]
Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek
- O da yürümüş.
- [nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, argo] ölmek